Bayramda sosyal yardımlaşma amacıyla Doğu Afrika ülkelerindeydim. Daha önce de gittiğim Afrika’da bu kez birçok şeye daha yakından şahit oldum.
Afrika yeraltı kaynakları ve tarım açısından inanılmaz verimli topraklara sahip fakat sizlerin de tahmin edebildiğiniz gibi istismar söz konusudur. Oysa dünyada yeraltı madenlerinin ve tarım ihtiyaçlarının önemli oranda Afrika tarafından karşılandığını buradaki köşemde daha önce sizlerle paylaşmıştım.
İnsanlık orada hakikaten zor durumda…
Lolipop dağıtımlarında bile yüzlerce insan birikiyordu.
Yanlış duymadınız “Lolipop dağıtımında…”
Hatta bir defasında kalabalık öyle inanılmaz boyutlara ulaştı ki bir bahçeye sığınmak zorunda kaldım ve herkes sıraya girdikten sonra tek tek dağıttım.
Bizim Türkiye’de çocuklara lolipop verirseniz kabul etmez, hediye olarak tablet veya telefon türevinden şeyler ister ama orada durum öyle değil. Büyükler bile sırada.
İnsanlar 10 M2 evlerde kalabalık şekilde yaşıyor. Bu evlerde kap kacaklar, yataklar, yiyecekler, eşyalar her şey bir arada. Evler genellikle çalı, çırpı, yapraklarla yapılmış.
Ev dediklerim özür dilerim bizim Türkiye’deki ahırlardan kötü…
Berrak su diye bir şey yok bu topraklarda…
İnanılır gibi değil ama şelaleler bile tamamen kahverengiydi yani çamurlu akıyor. Nehirlerin, derelerin, sulu alanların tamamen kahverengi yani çamurlu olduğunu görmüştüm fakat şelalelerden bile çamur aktığına ilk kez bu gidişimde tanık oldum ve şok oldum. İnsanlar su getirmek için kilometrelerce yürüyor fakat getirdikleri şey çamur.
Twitter’dan beni takip edenleriniz şelale videosuna çektiğim evlerin videolarına denk gelmiş olabilir.
O kadar kuyu açılıyor diyenleriniz elbette olacaktır.
Birçok grup orada kuyular için maliyet diye derine inmiyor. Kuyular ağaçların dibine kuruluyor. Yağmur yağınca ağacın dibinde biriken yağmuru yani çamurlu suyu içiyor insanlık. O da çok kısa bir süre sonra bitiyor…
Orada en pahalı şey su…
0.5 ML sular 5 dolar…
Bir avuç firma bu işin tekelini oluşturmuş…
Anlatacak o kadar çok şey var ki…
Bir gün hepsini anlatacağım inşallah.
Oradaki insanlar bayramlarda seyranlarda hatırlanıyor sadece…
Bayramlarda dağıtılan kıyafetleri neredeyse tüm sene boyunca neredeyse her gün giyiyorlar.
Her yer toz duman, orada bulunduğum süre boyunca günde 2 defa duş aldığım halde her tarafımdan bir dünya çamur dökülüyordu.
Dikkatimi çeken bir diğer husus; hastalıklı ya da görme sorunu olan insan sayısı çok fazla.
Tüm bunları yazarken belki de diyorsunuzdur, hiç mi iş yok çalışmaları için
İş yok maalesef…
Olanlar da 30-40 Dolar maaş veriyor…
Bu maaşı aldıklarına dair orada birçok yerde teyit ettim.
Afrikalı insanların Türkiye’de bu denli çoğalma sebebi budur.
Çünkü oradaki şartlarda tüm ay boyunca günde 12-14 saat çalışıp 30-40 dolar almaktansa burada çalışıp çok daha iyi gelir elde edebiliyorlar ve ailelerini geçindirebiliyorlar.
Bizim bin liramız bile oradaki insanları öyle bir öyle bir mutlu ediyordu ki…
Buralara gelenler şanslı oluyor fakat oralarda olanlar şanslı olmuyor.
Ayrıca buralara gelenler hayal kurabilenlerdir, yani çoğu orada maddi durumu biraz daha iyi olanlardır…
Oraların yaşam standartlarına göre büyük şehirlerden geliyorlar, bu yüzden buralara gelme şansları oluyor.
Üzülerek söylüyorum, o coğrafyadaki toplulukların %90 kadarının hayalleri bile yok…
Çünkü hayal kurmaya bile olanakları yok…
Oralarda bir şeyler başarmak mucize ötesi gibi bir şeydir…
Birçok yerde insanlar telefon, bilgisayar, internet nedir bunları bile bilmiyor…
Oralarda empati kurarken hakikaten hayal kurmanın bile zor olduğunu gördüm.
Empati kuralım: Penceresiz, dibi toprak, gündüz bile kapkaranlık olan; ülkemizdeki çocuk odalarının yarısı kadar olan evlerde nasıl bir hayal kurabiliriz?
Oralardayken zaman zaman sessiz sedasız insanlara görünmeden ağlıyordum şu an ağladığım gibi…
Orayı yazmaya kelimeler bile öyle çaresiz ki…
Yemek yok, insanlar hep aç…
Lolipop ya lolipop, dünyalar onların oluyor sanki…
Yaşlı nüfus nadir gördüm. Çünkü 40-45’ten sonra bedenleri hastalıkları daha fazla kaldıramıyor.
Kadınların ilk ya da 2. doğumda öldüğünü orada çok defa görmüştüm. Bu son gidişte bizim yıllardır organizatörlüğümüzü yapan arkadaşın da eşinin doğumda vefat ettiğini öğrendim.
Sağlık sistemleri bizimki kadar gelişmemiş.
Ha bir de!
Orada hasta olduysan vay haline! Hasta olmamak zorundasın! Çünkü hastaneye kaldırılsan dahi borcunu ödeyene kadar hastanede rehin tutuluyorsun, bırakmıyorlar bir yere gitmeni. Elinde neyin var neyin yok hepsine el konuluyor. Birçok insanın borcunu sağ olsunlar yardım birliği yaptığım Avrupa Yetim Derneği karşılamıştı.
Maddi yönden durumları kötü olsa da telefon, araba, ev, dedikodu, yozlaşma, dünya hırsları yok… Bu paylaşamadığımız koca dünyada temiz kalmış bir avuç insanlar…
En çok kime isyan edeyim bilemiyorum ama sen, ben, o, bu, şu ile olmuyor topyekûn destek gerekiyor oralara.
Ekonomilerinin kalkınması için acilen bir şeyler yapılmalı.
Oraya ait olandan oralı yararlanmalı, başkaları değil(!)…