Newartpost röportajı

Newartpost röportajı

Röportaj Mart 26, 2019

MEHMET BERK ERGİN RÖPORTAJI

O bir konuşmacı, sosyal çalışmacı ve yazar, aynı zamanda da sosyal medya fenomeni. Müthiş bir enerjisi var. Bu tüm sosyal medya fenomenlerinin ortak özelliği. Onu diğerlerinden ayıran belirgin özellik ise sosyal sorumluluk çalışmalarıyla ilgilenip internet üzerinden yayması. Lafın özü birçoğu gibi boş içerikler üretmiyor, yardım çalışmaları düzenliyor. Bu da takdire şayan bir davranış. İşte Mehmet Berk Ergin ile bu sebeple buluştuk. Uzun bir röportaja imza attık, çünkü dikkat çekmek istediği konu hayli derin.

Sizi tanıyalım?

Bingöl’de doğdum. Adana`da ise uzun zaman yaşadım. Yaş artık 23’ü de geçti (Gülüyor). Bir yanda sosyal sorumluluk, bir yanda sosyal projeler, bir yanda yazarlık koşturdum bunca yıl. Şimdilerde yazarlığa ara verdim, sadece toplum konularında varım. Eğitim olarak ise, her şeyin yanında İstanbul Üniversitesinde adalet, Anadolu Üniversitesinde sosyal hizmetler ve Atatürk Üniversitesinde yeni medya ve gazetecilik okuyorum.

Sosyal medyayı hayır işleri için kullanıyorsun, sosyal sorumluluk çalışmalarıyla ilgileniyorsun. Seni buna ne yöneltti?

Ben doğunca babam bize bakabilmek için okuyamadı. İnşaatlarda çalışıyordu. Maaşı çok düşüktü. Parasını vermedikleri de oldu. Biz öyle fakirdik ki. Bazen yiyecek bulmakta bile sıkıntı yaşıyorduk. Babam askere gitti, ona para gönderecek kimse yoktu. Bize de bakacak kimse yoktu. Çok zor günler yaşadık. Hayatımda oyuncağım olmadı. Dışarı çıkardım. Çocuklar beni oyuncağım olmadığı için oyuna almazdı. Öyle uzaktan izlerdim onları. Terliğimi oyuncak araba niyetine kullanırdım. Benim de bir gün oyuncağım olacak mı diye hayal ederdim. Benim terliğim hem terliğim hem ayakkabım hem de botumdu. Kendim için üzülmezdim, annem ve büyükannem için üzülürdüm. Çünkü onlar kara kara beni nasıl büyüteceklerini düşünürdü. Neyse babamın askerlik konusuna geleyim. Babam askerde, arkadaşları gezmeye gidiyor. Onun parası yok, gidemiyor. Kantine gidiyorlar, babam parası yoktu diye kantine gidemiyordu. Askerler merak ediyor, ya bu adam neden böyle diye. Araştırıyorlar bizim maddi durumumuzun olmadığı ortaya çıkıyor. Bazı askerler son ay askeri maaş harçlığını alamadan teskereye gittikleri için haklarını babama devrediyorlardı. Babam çoğu zaman o harçlığından bize de gönderiyordu, o da zorlanıyordu. Boş vaktinde bilgisayar başındaki askerin odasına giderdi bilgisayarı öğrenmek için. Bu asker bir gün bitirdi ve memlekete gitti. Komutan askerleri topluyor, “Kim bilgisayar biliyor” diye soruyor. Babam “Ben biraz biliyorum” diyor. Babamı bilgisayar başına oturtuyorlar, işi çözüyor. Askerliği bitirip memlekete geliyor. Tanıdıklar duyuyor radyoda bir firma diksiyonu düzgün yazısı güzel bilgisayardan anlayan birisini arıyor. Babam gidiyor, çok beğenip işe alıyorlar. Sonra 2001 yılında büyükannem bana 1.25 liraya bir oyuncak almıştı. Hızlıca eve gitmek istiyordum. Oyuncakla oynayabileyim diye. Nasıl da mutluyum, oyuncakla ben de oynayabileceğim diye. Eve vardık, hızlı geldiğim için susamıştım ben dolaba geçtim su içmek için; babaannem banyoya gitti. Kaydı, düşüp vefat etti. Bir daha da o oyuncağı hiç elime alamadım. Bunu bir mesaj olarak algıladım. Kardeşlerimin oyuncağı olsun diye çabalardım. Öyle ki biriktirdiğim paralara gözüm gibi bakardım, onlara oyuncaklar alabileyim diye. Çokça oyuncak aldım kardeşlerime. Hatta hiç unutmam, kardeşim ile beraber paralarımın bir kısmını alıp ona oyuncak almaya gidecektik ama kendisi habersiz bir şekilde oyuncak almaya gitmişti. Araba çarptı, kötü bir kaza olduğundan hastaneye kaldırmışlardı. Gittiğim yerlerde bulunan kardeşlerimize de hep yiyecekler, hediyeler götürürdüm. Küçüktüm ama hayallerim büyüktü. Dedim ya, artık 24 yaşıma bel dayadım, bu yaşa kadar o kadar çok fazla anılarım var ki. Her biri birbirinden unutulmaz benim için. 40 kadar anımı ayrı ayrı şekilde yazdım. Nasip olursa yakında kitap haline getireceğim. İşte, yaşadığım zorluklardan dolayı böyle bir şeye yöneldim. Ben başladığımda herkes beni eleştirirdi. Sosyal medyada hiçbir yardımlaşma yoktu. İnsanların hiçbirisi alışkın değildi, eleştirirlerdi. Gereksiz işlerle uğraştığımı düşünürlerdi. Zamanla yardımların, duyuruların sonuç alındığı görüldü ve sosyal sorumluluk yayıldı. Artık her yerde sosyal sorumluluğun var olduğunu görebiliyoruz. Kendi yaşadığım zorlukları göz önüne alarak başkalarının zor durumunda her zaman yanında olmaya çalışıyorum. Keşke maddi durumum çok iyi olsaydı da herkese yetişebilseydim. Ekmeğimi bölmeyi, küçük büyük demeden herkesle oturup onları dinlemeyi çok severim. Bu arada bazen sosyal medyada on binlerce mesaj birden geliyor, yetişmekte zorlanıyorum. Gözden kaçırabiliyorum.

Sosyal sorumluluk konuları basında hiç yer edinmezken, senin mücadelenle daha çok yer edinmeye başladı. Bu süreçten bahseder misin?

Ben ilk başladığımda biraz garip karşılanmıştı. Haberleri yapmalarını istediğimde haber değersiz deyip reddettikleri bile olmuştu. Kendi yazılarımda değiniyordum. Sağ olsunlar, yardım konularında duyarlı olan haber müdürleri vardı. Beni kırmayıp onlar haberleştirdikçe sosyal duyarlılık ve insan hikayeleri artık basında da iyice moda oldu. Artık basına sosyal konuları rahatlıkla iletip haber yapılmasını sağlayabiliyorsunuz. O zamanlar hiç de böyle değildi, gündem ve ilginç haberler trend halindeydi.


Çeşitli konferanslarda konuşmacı olarak toplumsal farkındalığı sağlamaya, sosyal sorumluluğun önemine dikkat çekmeye çalışıyorsun ve başarıyorsun da. Bunun zorluklarından, nihayetinde yardım ve bilinçlendirmelerden dolayı aldığın hazdan bahseder misin?

Artık bütün ülkeden konferans talepleri gelmeye başladı. Başka ülkelerden de davetler geliyor. Yabancı dilim çok iyi olmadığından oralara gidemiyorum. Türkiye`deki konferans taleplerine yetişmekte zorlanıyorum ama elimden geldiğince çabalıyorum. Hassas bir konu olduğu için söylemlerinizi çok dikkatli bir şekilde seçip, kimseleri kırmamaya özen göstermelisiniz. Diğer yandan, elbette ki çokça faydalı olduğunu görüyorum. Konferanslarıma gelen insanların güzel işler yapmaya başladıklarını görüyorum, mutlu oluyorum.

Tüm bu sosyal sorumluluk çalışmalarında seni en çok ne motive ediyor?

Mutluluğun tanımını başkasını tebessüm ederken gördüğümde anlıyorum. Bu sebeple insanların mutluluğuna tanıklık etmeyi çok isterim. Bu da beni motive eden başlıca etmenlerden birisidir.

Yardım çalışmalarında seni çok etkileyen unutamadığın bir anı var mı? Erzurum’dan Sümeyra’nın durumunu çok sayıda kişi bana bildirip yardım istedi. Duyuruya başladım. Şöhret dünyasının ayağına ilk kez gittim. Gitmez olsaydım. Sümeyra’nın durumunu belirtip tweet atmalarını ya da retweet yapmalarını rica ettim. Ne oldu biliyor musunuz? Hiçbiri yardımcı olmak istemedi onca kişi arasında. Sebebini sorduğumda bazıları bana etkileşimlerinin düşeceğini belirtti. Bazıları da ilk defa bana görüldü attı. O kadar ağırıma gitti ki, anlatamam… Kardeşim etkileşim ne işe yarıyor? Burada bir kardeşimizin hayatı söz konusudur. Allah razı olsun, takipçilerim duyarsız kalmadı. Çok sayıda kişi karaciğer donörü olmak istedi. Öyle yayılmıştı, ünlülerde gördüğümüz doktor kamuoyu açıklaması Sümeyra’da da oldu. Ailesinin ağzından aktaracağım:
Sümeyra, 18 Aralık 2016 tarihinde rahatsızlandı. Midesi bulanıyordu. Hastanede yatırıldı. Yemek borusunda sıkıntı vardı. Tam bir yıl sonra yine aralık ayında Sümeyra sabah 6 gibi kan kustu. Hastaneye kaldırıldı. Sizin yaymanızla binlerce kişi aradı. Sümeyra o sırada yoğun bakımdaydı. Sümeyra’nın karaciğer ihtiyacı olduğu öyle bir yayıldı ki. Neredeyse tüm Türkiye destek oldu. Sümeyra uyandığında doktor ona ünlü oldun demişti. Sümeyra nasıl olduğunu sorduğunda doktor da olan biteni anlatmıştı. Ablan anlatsın sana, demişti. Ben gittiğimde bana sordu ben de “Evet” dedim. Sizinle tanışmayı çok istiyordu. Mehmet abi çok tatlı, çok yakışıklı, derdi. Yani sizi çok sevmişti. Mutlaka tanışmak istiyordu.” Sümeyra’yı Ankara’ya bekliyordum. Ailesiyle gelecekti. Fenalaştı. Kalbi 2 kez durdu döndü en son vefat etti. Geçenlerde Bingöl’e gideceğimi duyurmuştum. Arkadaşları aileyle irtibat içerisinde olduğumu bildiğimden aileyle irtibata geçip Erzurum Üniversitesinde konferans vermemi istediler. Tüm hazırlıklar tamamdı. Hayat işte bu, ben gidiyordum; tam da o gün bu kez ablası karaciğerden rahatsızlandı. Sümeyra annesini ve abisini karaciğer yetmezliğinden kaybetmişti. Sümeyra artık yok. Galerimi ne zaman açsam onu görüyorum, gözlerim doluyor. Özlüyorum onu.

Down Sendromu Farkındalık Günü’nü geride bıraktık. O gün farkındalık için neler yaptınız?

Down sendromu olan kardeşlerimle bir araya geldim. Hoşça vakit geçirdik. Onların ilgiye ihtiyaçları var. Bu yüzden toplumdan ricam, onlara özel ilgi gösterin. Ben neredeyse her gün sosyal faaliyet yerlerine giderim.

Birçok Influcer ve sosyal medya fenomeni var. Boş içerikler üretip adlarından söz ettiriyorlar. Amacım onları kötülemek değil elbette ama senin gibi sosyal sorumluluk konularına dikkat çekmek isteyen de yok denecek kadar az. Bu konuda ne söylemek istersin?

Şöyle bir algı var. Sosyal sorumluluk paylaşımları bir yerden sonra kitlenin önemli bir kısmını sıkmaya başlar. Anasayfalarında duygusal şeyler görmek istemezler. Etkileşimler gözle görülür şekilde düşmeye başlar. Dolayısıyla bu takipçisi yükseklerin işine gelmez. Toplumda da şöyle bir bakış var, kitlesi fazlaysa ben paylaşırsam ne olacak paylaşmasam ne olacak zaten kitlesi fazla, çabuk sonuç alır diyorlar. Bu yüzden beğeniler düşük olur. Bu sebeple büyük kitleli kişilerin arzu ettiği gibi olmaz. Bu da sosyal sorumluluğun büyük kitleli kişilerde olmasındaki en büyük engeldir. Takipçisi çok olan hesapta yaymak önemli olduğu için beğeni ya da paylaşım büyük hesaplara göre daha fazla oluyor. Çünkü yayılması ve birilerinin görmesi önemlidir. “Büyük kitleli hesaplarda nasılsa herkes görüyor paylaşılmasına gerek yok” düşüncesi hakim.

Yazmaya başlama sürecini anlatır mısın?

Yaşadığım anılarımı kaleme dökmüştüm. 3 farklı yazım 3 farklı kategoride ülke genelinde ödüle layık görüldü. Yerelde ilgi odağı olunca, Adana’da yerel bir gazetede yazmaya başladım. Zamanla ulusal medyaya yükseldim. 2008’den itibaren ulusal medyada yer edinmeye başladım.

Türkiye’de ulusal basında yazmış en genç yazar olarak biliniyorsun, yazılarında toplumsal konulardan bahsediyordun. Geri dönüşler nasıldı?

İlk zamanlar kesinlikle iyi değildi. Yaşım çok küçüktü, kimse buna alışkın değildi. Özellikle meslektaşlarım beni sürekli eleştirirdi, burası küçüklerin yerimi diye. Zamanla yazdıklarımla beni kabullenmeye başladılar. Sosyal medyada okuyucu kitlesi kazanmaya başladıktan hemen akabinde 2008 yılında kitlemi topluma fayda sağlamak için değerlendirmeye başladım.

Pek çok yabancının Müslüman olmasını sağladığını biliyorum. Nasıl oldu bahseder misin?

Ben sadece ülke geneli değil, dünya geneli sosyal çalışmalar yapıyorum. Bu sebeple ülke dışında da beni çok yakından izleyen takip eden takipçilerim var. Beni gördüklerinde, İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz şeyler duyuyoruz hep. Müslümanlar gerçekten böyle yardımsever mi diye soruyorlar. Ardından samimiyetle elimden geldiğince sorularını cevapladığımdan biz Müslümanları sevmeye başlıyorlar. İslam dini hakkında bilgiler almaya başlıyorlar ve Müslüman oluyorlar. Geçtiğimiz günlerde yabancı dillerde araştırmalar yaptım, çok şaşırdım. Zira Peygamberimizi vaazcı, Kabe’yi ise put görüyorlar.

Twitter’ı da Instagram’ı da aktif olarak kullanıyorsun. Bir tercih yapmanı istesem hangisini seçersin?

“Twitter” derim. Instagram kitlesi beğeni yapıp geçiyor. Yani görsellik öne çıkıyor. Twitter kullanıcıları ise baştan sona okuyor. Bu sebeple etkileşimden ziyade okuyucu kitle lazım ki sonuç alabilelim. Dolayısıyla Twitter’ın bu konuda katkısı muazzam.

Yardım faaliyetlerinin içinde olduğun için, yardımsever ünlüler merak ediliyor ve sana bu konuda da çok soru geliyor. Hangi ünlüler gerçek anlamda yardımsever? 

Bu konuda gerçekten gösteriş yapmadan yardımcı olan o kadar çok yardımsever ünlü var ki. Hem de çok büyük yardımlar yapıyorlar kimseler duymadan. Yani gösteriş yapmadan yapıyorlar. Adını duysanız, “Aa, o da mı yardımsever?” diye şaşırırsınız ama beni bu konuda çokça uyarıyorlar bunu Allah rızası için yapıyoruz, lütfen kimse bilmesin” tarzı şeyler diyorlar. Bu arada geçtiğimiz günlerde, Oya Aydoğan hakkında çok kötü haberler gördüm ki, rahmetlinin hakkında doğru şeylerin de bilinmesi gerektiğini düşündüm ve onun ne kadar yardımsever olduğunu duyurdum. Birçok kişi onunla olan anılarını yazdı. Milyonlarca insan gördü. Hakikaten melek gibi kadındı, binlerce kişiye yardımı dokunmuştur. Yardımlaşmak gösteriş amaçlı olmamalıdır. Diğer yandan birçok ünlü deneyimimi değerlendirip sosyal sorumluluk konularına girişmek istiyor, daha kapsamlı projeler oluşturmak istiyorlar. Yardım toplumu mutlu etmek için yapılır, birilerine şirin görünmek için değil. İçeriden birisi olduğum için bizzat yaşıyorum. Şöhret dünyasının bir kısmı gerçekten yardımsever bir kısmı ise resmen gösteriş için var. Ünlülerin isim yapma amaçlı yardım yapma faaliyetlerini doğru bulmuyorum. İçlerinden geliyorsa yapmalılar. Bütün ünlülerden duyarlılık beklerim. İnsanların mutlu olması öyle güzel ki.

Sosyal medyada Valilik izni olmadan işi kalıbına uyduran, yardım adı altında para toplayan kişiler de var. İnsanları bu konuda bilinçlendirmek için ne söylemek istersin?

Özellikle bu sıralar istismari durumlar çoğalmaya başladı. Yardım adı altında Valilik izni olmadan para toplayanlar var. Bu sebeple öncelikle Valilik izni olup olmadığı sorulsun. Öğrenci ise burs için öğrencilik bilgileri istensin. Aynı şehirde oturuluyorsa gidip yerinde görmekte fayda var. Röportaj: Berkem Temizel Kaynak: http://www.newartpost.com/roportaj/mehmet-berk-ergin-roportaji/


Yorumlar kapatıldı.